Bu sabah Cenevre’de hava çok soğuk, 9 derece. Bir arkadaşımın siparişini almak üzere Apple mağazasına geldim. iPhone 11’i sipariş verip almak için gelmiş bir yığın insan var. Teknoloji ozurlu oldugum icin daha önce çıkanlardan ne farkı var bilmiyorum ama kuyrukta bekleyenler eminim biliyorlar!
Aklıma TGİF (Thank God, it’s Friday) lafı geliyor. Benim gibi 80’li senelerin sonunda, 90’lı yılların başında ‘dealer’ olarak bankalarda çalışanlar tarafından çok kullanılan bir deyimdi. O günleri hatırlayıp ta yüzüne bir tebessüm gelmeyen var mıdır? Dealer kokteylleri, guzel, naif iliskiler… Bizler şanslıydık. Önümüzde boş alanlar vardı. Zamanın gözde meslekleri bankacılık ve denetçilik idi.
Maalesef gençler için su an durum çok farklı. Artık Avrupa’da bir ise girebilmek icin stajyer olarak başlamanız gerekiyor. O kendi hisse senetlerini alan büyük şirketler ve aç gözlü yöneticileri kimseyi ise almıyorlar. Bütün haber ajansları hep problem yaşayan ülkeleri sayarken İtalya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan’dan başlar saymaya. Halbuki bence en ciddi problemler Almanya’da.
Almanya’yı mahallesinin ağası biri diye düşünün. Herkes onu çok zengin biliyor, itibarlı. Ama bu Almanya evinde bir fil besliyor. Bu fil ise Deutsche Bank. Mahalle sakinleri yalakalık olsun, nasıl olsa bana bir gün yardım eder, ben ilişkiyi sağlam tutayım diye Almanya’nın filine her gün kilolarca yiyecek getiriyor. Fil yiyor da yiyor. Sadece evin içini pisletmiyor, hortumunu bacadan çıkarıp dışarıdaki havayı da kirletiyor. Fil çok kilo alıyor, kapıdan çıkması mümkün değil. Üstelik yiyecek getirenler de verip gitmiyorlar. Hadi biraz daha oturayım, ev sahibi ile daha bir ‘kanka’ olayım diyorlar. Yalnız problem su ki filin evdeki hayatı sınırlı. Bir şekilde dışarı çıkması lazım ama o kadar buyuk ki çıkamıyor. Bu fil en sonunda ya o evi yıkıp çıkacak, ya da ev sahibi Almanya o fili öldürecek. Ama öldürse bile filden nasıl kurtulacak, nasıl dışarı çıkaracak? Almanya ve Deutsche’ nin hikayesi kısaca böyle.
TGİF’ den devam edelim. Türkiye’den sonra Avrupa’da geçen yıllarımda bankalarda benden çok daha tecrübeli insanların söylediği bir laf vardı. “Eğer para kaybetmek istiyorsan Cuma öğleden sonra trade et” diye.
Bugun, – her ne kadar hafta sonumu zehir etmek gibi bir düşüncem olmasa da- içimde tuhaf bir his var. Son iki günde yaşadığımız sessizlik hiç hoşuma gitmiyor. Dün akşam Juncker, “31 Ekimden önce Brexit icin bir hal çaresi mümkün gibi” sözler sarf ettikten sonra Cable (Sterlin/ABD doları) kritik 1.26 sınırına dayandı. Hic kimse de “Juncker bugüne kadar nerdeydin be arkadaş” demiyor! ABD dolarında bir ‘short squeeze’ görebilir miyiz? Daha da ileri gidelim Fed, ABD dolarına müdahale eder mi? 1995’den beri 3 kez ettiler. 1998, 2000 ve 2011’de. Vergi teşvikinden önce böyle bir hareket gelebilir mi?
ABD tahvillerinin en büyük sahiplerinden biri Çin’in bu yıl su ana kadar 26 milyar dolarlık kağıt sattığı söyleniyor. Geçen sene bu rakam sadece 8 milyar idi. ‘Fiyat hareketine – Price Action’ baktığımızda ABD bonolarındaki ‘sell off’ un bittiğine (şimdilik) ve 10 yılda tekrar 1.50%’ ye doğru bir yolculuğa çıkacagımızı öngörüyoruz. Peki bu ABD dolarını nasıl etkileyecek. Biz hala Global ABD doları dominansının devam etmesini bekliyoruz. Fakat günlerden cuma!
UsdTry ve EurTry dün bahsettiğimiz kritik 5.72/5.7250 ve 6.3350’ den geri geldiler. Öğleden sonrası için tahminimiz Brexit dolduruşu ile EurStg çaprazında aşağı gidebileceğimiz. Fed faizleri daha da indirecekse ki benim tahminim yine sıfıra gideceğimiz yönünde, UsdYen (Su an 108) neden hala buralarda. Takip edenler bilir, her ABD – Çin Ping Pong macı ile ilgili pozitif haberde Jpy satılır, özellikle çaprazlardan (EurJpy, Stg/Jpy). Fakat bizim beklentimiz UsdJpy’de 100’un altına hatta 90’a kadar gitme ihtimalinin yüksek olduğu. Global ABD doları dominansı bizim tahminimize göre UsdJpy ve UsdChf üzerinde geçerli değil. Çünkü EurJpy ve EurChf’in de aşağı gelmesini bekliyoruz.
İyi hafta sonları
Yorum