Malum John Bolton bir kitap yazdı. Şimdi “O kim” diyebilecekler çıkacaktır.
ABD eski güvenlik başdanışmanı! Eski bir avukat. 2005-2006 yıllarında ABD’nin Birleşmiş Milletler elçiliği ile başladığı devlet görevine devam olarak Reagan, Baba-Oğul Bush ve son olarak Trump ile çalıştı. Trump’ın etrafındaki en kilit 3-4 kişiden biriydi. Eylül 2019’ da Trump ile düştüğü fikir ayrılıklarından sonra istifa etti ya da etmesi söylendi. O da oturdu üçüncü kitabını yazdı ama ne kitap!
Kitap ipad’de 1185 sayfa. Hanım bugün sokağa çıkma yasağı olduğunu söylediğinde okumaya başladım ve biraz önce bitirdim. Bunu bana e mail’ den yollayan can dostuma da buradan tekrar teşekkür ederim.
Ben kitabın içeriğini çok merak etmiştim. Hatta ne kadar doğru ya da etik diye de düşünmüştüm. Adam olayları saati, dakikasına yazmış. Her anlattığı doğru mudur, eksik ya da fazla mıdır bilmiyorum. Benim burada sizinle paylaşmak istediğim ilgimi çeken noktalar. Doğru söylemek gerekirse Venezuella, Küba, Meksika gibi uzak diyarların hikayelerini biraz es geçtim. Kendi düşüncelerimi de ilave ederek ülke ve bölgeler bazında Bolton’ un yazdıklarını özetlemeye çalışacağım.
Her şeyden önce Bolton kendi düzeyindeki bir politikacının görev süresince yaptıklarını yazmasının bir “obligation – zorunluluk” olduğunu söylüyor. Buna katılacak ne kadar insan vardır bilmiyorum ama benim anladığım ve kitap hakkındaki görüşüm daha çok bir kendini savunma şeklinde yazıldığı ve görevden ayrılmasına / alınmasına çok içerlediği yönünde.
Trump’ın göreve başladıktan sonraki ilk onbes ayında çok tedirgin olduğunu, karar almakta çok tereddüt ettiğini ama daha sonra kendine güveninin artmasıyla beraber etrafını “Yes Sir” diyen bir çevrenin kapladığını söyleyerek başlıyor kitabına.
Pyongang olayı ve Rex Tillerson ile devam ediyor. (Not: Eski Exxon Mobil CEO’su. 2017 yılında kabineye girdi, sonra kovuldu). Tillerson’nın Trump için “He’s a fuckin moron” dediğinin bir sır olmadığını belirtiyor. İran’dan nefret ediyor ve büyük bir tehlike olarak görüyor. Bu konuda İsrail’e çok yakın, hatta onların ağzıyla konuşuyor bile denilebilir. Trump’ın Avrupa topluluğundan en az Çin kadar nefret ettiğini, “EU worse than China except smaller” dediğini söylüyor. Yine Trump’ın Avrupa Topluluğunun yıllarca ABD’yi kazıkladıgını ve bunun artık sonlandırılması gerektiğini her mecrada dile getirdiğini yazıyor. NATO konusunda da Trump’ın gerekli yardımı yapmadıkları için onlara çok kızgın olduğunu anlatıyor.
Suriye konusunda Trump’ın ilk günden itibaren Ortadoğu’dan çekilmek istediğini, “ne işimiz var binlerce mil uzaktaki yerlerde” dediğini belirtiyor. (Bolton kısaca ABD derin devletinin faaliyette bulunduğu bölgelerdeki Amerikan varlığının devamını istiyor. İlk fikir ayrılıkları bu şekilde başlıyor, sonra İran konusunda ise tepe noktasına ulaşıyor)
Bolton, Esad konusunda hata yaptıklarını ve politikalarının başarısız olduğunu itiraf ediyor. İran’a yaptırımlar ve hele ki Trump’ın onlarla görüşme çabalarına ise tamamen karşı olduğunu açıkça söylüyor.
Kaddafi’nin nasıl yok edildiğini ise Trump’ın tweet’lerini belgeleyerek açıklıyor.
Çin liderinin Kuzey Kore liderine “ ABD’ye güvenilmez, onlar bizim dostumuz değil, sana da kazık atacaklar, gel bizimle beraber ol Güney Kore kucağına düşsün” dediğini söylüyor.
Putin ABD tarafından davet edildiğinde onların ayağına gitmek istemiyor. Toplantının Helsinki ya da Viyana’da yapılması düşünülürken Trump “Finlandiya zaten Rusya’nın bir parçası değil mi?” diyor… Eski dışişleri bakanı Condi Rice’ın da bir incisini eklemiş. Condi (Putin için) demiş ki “Putin’in iki tür iş yapma yöntemi vardır. Ya karşısındakini aşağılar ya da hakimiyetine alır”
Rusya’dan devam edelim. Trump Rusya’dan çekiniyor. Ukrayna’nın ise iki ülke arasında bir engel olduğunu düşünüyor. Rusya’nın 2014’teki Kırım’ı ilhakından (annexation) sonra iyice gerginleşen Rusya-Ukrayna ilişkilerinden rahatsız. 2017’de Rusya’ya yeni yaptırım önerilerini önüne getirdiklerinde onaylamak istemiyor.
Bolton 2018 yılında Cenevre’ye geliyor ve Ruslar ile görüşüyor. Kendilerine oradan Ukrayna’ya gideceğini söylüyor. Ruslar gülüyorlar. Neyse Ukrayna’ya gidiyor. (Bu arada sizler için kısa bir bilgi vermek isterim: Ukrayna’nın en büyük yabancı finansörlerinden biri Kaliforniya kökenli Franklin Templeton fund ve Soros’dur). 2019 seçimleri öncesinde Poroshenko ile bire bir görüşüyor. Poroshenko kendisinden en büyük rakibi olan Yulia Tymoshenko’yu destekleyen işadamı İgor Kolomoisky’ye yaptırım koymalarını istiyor. Bolton kibarca “hayır” diyor ama Kolomoisky’nin aynı anda diğer aday Zelensky’yi de desteklediğini söylemiyor. Nitekim seçimi Zelensky kazanıyor. Zelensky’nin seçimi kazanmasından sonra Amerikalı işadamı Giuliani ile onun arasında nasıl köprü kurduklarını açıklıyor.
Diğer bir konu ABD’nin Ukrayna elçisi bayan Marie Yovanovitch! Trump bu kadından nefret ediyor ve kovuyor. Bolton eski Sovyet ülkelerini Rusya’nın eline bırakmak istemediklerini açıklıkla söylüyor.
Gelelim Türkiye’ye…Trump’ın bizim Cumhurbaşkanımızla olan ilk telefon görüşmesini anlatıyor. Çok çirkin, terbiyesizce, aşağılık yakıştırmalarda bulunuyor. Tabii bu sıralar gündemde iki önemli konu var. Birincisi Papaz Brunson olayı, diğeri Türkiye’nin almayı düşündüğü S 400 füzeleri. Trump kendini Hristiyan dünyasına karşı suçlu hissediyor. Amiyane tabirle de kendisini dolduruyorlar. ABD medyası ve Türkiye karşıtları Türkiye’nin haklı davasını bir anda yerle bir ediyorlar. Halkbank ile tehdit ediyorlar. Kimisi “Türkiye’yi bitirelim” bile diyor. Trump Türkiye’ye yaptırım önerilerine karşı koyuyor. Sonra 10 Agustos 2018 günü “Çelik tarifeleri” ile ilgili o meşhur tweet’ini atmak zorunda kalıyor. Tabii ki Türk lirası ve Türk ekonomisi direk hedef. (Not: Kitapta açıkça söylenmese de bazı ABD bankaları devreye giriyor. Açıkça Try’ye saldırıyorlar. Fiyat kotasyonlarındaki spreadler 500-600 baz puan gibi seviyelere çıkıyor. Tarihi yüksek (7.21) 13 Ağustos sabahı gerçekleşiyor. O sabah bazı yabancı bankaların -likiditenin sıfır olduğu piyasada- müşterilerine uyguladıkları execution’ lardan dolayı bugün hala devam eden davalar mevcuttur)
Son olarak kendi nacizane görüşlerimi belirtmek isterim. Ben – diğer pek çok insan gibi- Bolton’un ABD derin devletinin bir uzantısı olduğunu düşünüyorum. Zaten mantıklı bir insan baktığında bunu görür. Trump “savaşmayalım, iş yapalım, zaten durumumuz kötü” düşüncesinde bir Başkan. Birçok abes icraatı olduğu doğrudur ama ulkesinin batık olduğunu biliyor. Zaten eski iş adamı. Halbuki Bolton her zaman ABD derin devletinin büyük etkinliği olan ülkelerde operasyonların devam etmesinden yana ve sonunda Trump ona kapıyı gösteriyor. Yine nacizane görüşüm, bu kitap Kasım’daki seçimler öncesinde Trump’ı yıpratmak için basılmış bir kitap. Anlaşılan o ki ABD’yi çok ama çok zor günler bekliyor…
Şanslı kalın
Atalay
Yorum