Genel

Pazar Yazıları – 9 Kasım 2019

0

Ben köy hayatını seviyorum. Büyük şehirlerde birkaç gün kalmak bana yetiyor. Bozcaada bir köy, Cenevre başka bir köy! Bu hafta Cenevre’ye döndüm. İlk kez kullandığım Yeni İstanbul Havaalanı gerçekten güzel, çalışanlar kibar ve yolculara yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bir heyecan var ve bu hoş. Yeşil alan bile düşünülmüş. R katına indiğinizdeki bu alan canlı hayvan ile seyahat edenler için çok önemli. Ufak tefek aksaklıklar elbetteki var ama bunlar zaman içinde düzelecek şeyler. 

Turkiye bu yatırımı şu sıralar CHF/TRY kuru 5,75’lerde iken yaptı. CHF/TRY kuru 2007 sonlarına kadar çoğu zaman 1’in altında gezindi. Neyse nerden girdim bu para konusuna hemen çıkalım, ne de olsa bu bir Pazar yazısı. 

Cenevre’ye indiğimde Cointrin havaalanı bana sıradan bir demirperde ülkesinin havaalanı gibi geldi. Erkenden kalkıp, (artık saate ihtiyaç duymuyorum) köpeklerimi alıp özlediğim kafeterya’ya gittim. İsviçre’nin Türkiye’ye göre en iyi tarafı bu olsa gerek. Onları her yere götürüp, yanımda sandalyede oturtabiliyorum. Bozcaada’da ben ayrıldıktan sonra meydana gelen kedi, köpek, tilki zehirlenmelerini duydukça başıma ağrılar giriyor. Hayvanları zehirlemelerinin nedeni 500-1000 liraya kıyıp yaptıramadıkları tavuk çitleri, kümesleri, kafesleri… Paraları olmadığından değil yanlış anlaşılmasın…İnsan olmadıklarından! 

Yolda ışıklarda iyi giyimli, güzel bacaklı bir kadın geçiyor. Bu kadar hazırlanmak için sabah ne kadar vakit harcadı diye düşünmeden edemiyorum. “Kadın olmak zor iş” diyorum. Her zaman sigara aldığım Özbek çocuk beni yeniden gördüğüne memnun oluyor. İçten bir gülümsemeyle karşılıyor beni. Kafeteryamda dışarı oturuyorum. Saat o kadar erken ki, daha çok sevdiğim ‘Tartelette aux épinards’ (ıspanaklı tarteletler) bile çıkmamış fırından. İyi niyetli, temiz yüzlü, utangaç Fransız matmazel “size başka ne söyleyebilirim” diyor. Kahvemi söylüyorum, o giderken düşünüyorum; “Bu saatte işe başladığına göre nerede oturuyor, kaçta kalkıyor da buraya geliyor bu garson kız” diye… 

Otururken benim 3 numara Zeytin yanımızdan geçen köpeklere havlıyor. Daha alışamadı. Biraz ormanda serbest bırakıp tekrar sosyalleşmesini sağlamak lazım. 

Hemen fikrimi uygulamaya koyup ormana götürüyorum benim yavruları. Ne güzel bir alan değil mi? Burası TOKİ’nin elinde olsa ne olur acaba? 

İlk köpeğim Lili artık bir insan gibi. Restoranda 10 saat otursam sesini çıkarmadan oturur yanımda. Zaten artık Cenevre’de sürekli 3 köpek ile gezen biri olarak tanındığımı fark ediyorum! 

Georges Brassens çalıyor radyoda. (Les copains d’abord!) Artık onu dinlemek hoşuma gidiyorsa yaşlandım iyice diyorum kendime. Sonra yine bir Fransız Johnny Hallyday alıyor mikrofonu!  Genelde hep İngiliz ya da Amerikalılara ait şarkıları alıp Fransızca söylemiştir. Bu kez bir Fransızca şarkıyı (Vertige de l’amour) İngilizce söylüyor (Casuality of love). Hikayesi anlamlı…

Eve dönüş yolunda artık yayalara verilen ‘öncelik’ hakkına fazla itibar edilmediğini gözlemliyorum. Cenevre böyle miydi? “Nerden geldi bu insanlar” deyip kraldan çok kralcı oluyorum! Türkiye’de son zamanlarda bu konudaki gelişmeyi hatırladığımda ise mutlu oluyorum. 

Cenevre eğer bir konuda Türkiye’yi takip ediyorsa; O konu inşaat ! Her yerde kazı, her yerde tamirat… Şehrin en güzel ve pahalı restoranlarından birinin etrafı toz, toprak. Bahçeyi iptal etmek zorunda kalmışlar. Bari İnsan sigara içenler için dışarı 2 masa koyar! Bir daha gitmem…

Başbelası motorsikletler kırmızı ışık yanınca arabaların önüne en başa geçmeyi kendilerinde bir hak görüyorlar. Bu kadar araba, bu kadar motorsiklet… Kazanan tek kesim park cezası kesen ‘Kırmızı Urbalılar!’. Cenevre Konfederasyonu tarafından istihdam edilen, her gün sayısı artan bu insanlara bütçe veriliyor! Bankaların çoğu bütçelerini tutturamıyor ama bunlar neredeyse ‘bonus’ sistemi isteyecekler…

Cenevre’ye ilk geldiğim 1994 yılında belediye otobüsündeki parfüm kokan, son derece iyi giyimli hanımları hatırlıyorum. “Vay be demiştim!”. Maalesef günümüzde artık Bombay’a (Mumbai yeni ismi. Ha bu arada Moody’s Hindistan’ın görünümünü negatife çevirmiş!) döndü bu otobüsler, tramvaylar…İnsanlar artık birbirine ‘bonjour’ bile demiyor…

Kötüye gidişin en önemli göstergesi ise, daha önce cam pencereli ayaklı kutularda halkın kendi ödeyip alması için kilitsiz bırakılan gazetelerin artık ya hiç bırakılmaması ya da tek sayfa olarak bırakılması. 

Üzerinde Genève, j’y crois (Cenevre’ye inanıyorum) yazardı! 

1995 yılında İstanbul’dan ziyaretime gelen çok yakın bir arkadaşım “Buna para atan salak var mıdır acaba” demişti! 

Maalesef haklı çıktı…

Cenevre Protestanlığın doğduğu yer. John Calvin Cenevre’de yaşamıştır. Kalvinizm burada doğup, reform geçirmiştir. Her okulun duvarında “chacun pour soi, every man for himself, yani bir nevi ‘her koyun kendi bacağından asılır’ yazar. Bir araştırmaya göre Protestan ağırlıklı bölgelerde, katoliklere göre, okuma oranı her zaman daha yüksekmiş. 

Şaka değil! 56 yaşında birisi için 25 senesini geçirdiği yer önemli. 25 yıl deyip geçiyorum ama her günün ayrı bir hikayesi var. Bu zaman zarfında sadece benim oğlum değil, Türk arkadaşlarımın burada doğan çocuklarının sayısını hesaplamaya çalıştığımda yüzümde bir tebessüm oluştuğunu farkediyorum. Ön masada oturan hanım düşündüklerimi okurmuşcasına arkasını dönüp gülümseyerek bunu onaylıyor… Bu çocuklar yabancı dilleri benim gibi daha sonradan öğrenmeyecek. Kültür açısından daha bilinçli büyüyecekler. Türkiye umarım doğru hamleler ile büyük bir güç olmayı başarır. Ne dersiniz 5.75’den geri gelir miyiz? 

Şanslı kalın 

Son gelişmeler – 5 Kasım 2019

Önceki yazı

Pazar Yazıları – 23 Kasım 2019

Sonraki yazı

İlgili yazılar

Yorum

Yorum ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

More in Genel